Sanat Kokan Geceler - Part 6



Herkese iyi geceler arkadaşlar. Biliyorsunuz bu sanat kokan geceler serisinde şiirlerimi paylaşıyorum sizinle. Bu serinin bütün postlarını özellikle gece yazıyorum. Sanatı, şiiri ve edebiyatı buram buram hissedebilmek ve size de bunu yansıtabilmek için. Ve şuan aklımdan geçen ne varsa paylaşıyorum. Hiç bir plan ve programın olmadığı bir seri bu yani. Gecelerin planı yoktur azizim.

Mükemmel ve dokunaklı bir aşkın kahramanlarıydık seninle. Tozlu sokaklarda dolaşıp içten sözcüklerle konuşurduk. Yan yanayken hiçbir zaman olmadığımız kadar kendimizdik. Ben senin ellerinden öğrendim hayatı. Çocukluğumdaki mutluluğu yakaladım. O kadar doğal olurduk ki bazen fazla doğallıktan marjinal olurduk. Modern çağın sıradan insanları anlamazdı bizi. Böyle tuhaf gözlerle bakarlardı. Eminim yeryüzü böylesine içten iki insanla karşılaştığına epey şaşırmıştır. Hatta ilk öpüşmemizde bir süreliğine dünyanın durduğunu söylediler. Otuz saniye kadar filan durmuş. Ben onların yalancısıyım.

Hayata aynı yerden bakıyorduk seninle. Aynı pencereden. Kitap okuyan insanların penceresinden. Gece vakti dizime uzanıp okuduğun hikayeler hayatımda duyduğum en güzel hikayelerdi. Senin sesinden hayat gerçekten tiyatro gibiydi. Hem seyirci hem oyuncuyduk seninle. Hem birbirimizi izliyor hem de yaşıyorduk. Yaşadığımı ta yüreğimde hissettiğim nadir anlar olmuştur. Sonradan farkettimki bu nadir anların tamamı sendin.

Belki adımdaki bir Y' yi silmedim ama bazı geceler Cemal Süreya oldum senin için. Bazı geceler Sabahattin Ali' ydim. Sen ne kadar güzelsen ben o kadar şairdim. Kağıtlarla sohbet ettim. Sokak köpekleriyle sohbet ettim. Balkonuma konan bir güvercine anlattım seni, sonuna kadar dinledi. Sonra bir tanesi daha geldi. O sendin. Diğeri sana sarıldı ısıttı seni. O bendim. Balkonuma konmuş, seni bana anlatıyordum. Kendimle konuşuyordum. Sonra ikimiz de uçup gittik. Derin maviliklerde kaybolduk.

Hislerimizi ifade edebilecek kelimeler daha üretilmemişti. Gözlerimiz kadar yetenekli bir dilimiz yoktu. Senin kahverengi gözlerindeki anlam benim kalbimin en içine en sıcak yerine geldi yerleşti. Tam köşesine gelip uyuyan bir kedi gibi sokuldu ve kaldı orada. Özgürlük sokaklarda değildi senin avuç içindeydi. Senin avuç içini öptüğümde ruhum bedenimden ayrılıp özgürlüğüne kavuşuyordu. Ölüm gibi bir şey oluyordu ama kimse ölmüyordu.

Tren rayları gibi sonsuzluğa uzanıyordu düşlerim. Her gece senle aramızdaki o raylarda sözcükler kayıp gidiyordu. Benim hayatımdan senin sonsuz ellerine. Tenine dokunmak senin, bilinmedik diyarlara gitmekti. Yeni şiirlerdi. Yeni ülkelerdi. Yeni denizler yeni adalardı.

Kumla oynasam o kadar mutlu olamazdım. İki çocuğun birbirine olan içtenliği vardı senle aramızda. İçimizdeki çocukları korumuştuk. Bu boktan düzene, seninle aynı pencereden bakıyorduk. İki ayrı insan ve aynı pencere. İmkanı yoktu böyle bir şeyin. İnanamadık. Bu muazzamlığın gerçekliğine hayranlıkla bakarken bunun şaşkınlığını atamadık. Kitaplardaki tüm aşklar bir gün bitiyordu. Gerçekten öyle miydi? İnsan ayrılınca aşk biter miydi? Belki biterdi. Belki o pencere kapanırdı. Belki de bitmezdi. Perde kapanır ama pencere kapanmazdı.



kalbimin meclisinde oylamaya sundum hevesi

daha kabul edenler etmeyenler derken

dışımda buldum kafesi

kısaydı hevesler ama oldu

yenilemez değil 

ama zordu

sonra uçtum bir gün korkuyla

ve geri dönemedim bir daha

göremedim 

hiç de sevemedim

gördüm ki kafesim artık dolu

bu da benim hikayemin yolu

sonra başladık yine aynı yerden

ama ne heyecan var ne kuvvet belden




Image source: https://www.pexels.com/photo/night-8771/


H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
6 Comments