Amerikan sinemasının bağımsız yönetmenlerinden David Lynch, yaşadığı topraklara ''ihanet'' ediyor ve Amerikan Rüyası'nın hakikaten rüyadan ibaret olduğunu bizlere gösteriyor. Blue Velvet (Mavi Kadife) filmi post-modern noir türü üzerinde temellense de, izleyiciye okumalar yapabilceği psikanalitik bir dünya bırakıyor. Filmin konusuna noir (kara film) temelli baktığımızda: bahçede kesik bir kulak bulan ve dedektif olmaya özenen genç Jeffrey, dedektifin kızı olan Sandy ile birlikte gizemli bir dünyanın içine dalarlar. Jeffrey ip uçlarını takip ederken, ailesi kaçırılmış Dorothy (femme fatale karakter) ile tanışır ve aralarında ilişki başlar. Dorothy'yi bulunduğu durumdan kurtarmaya çalışan Jeffrey, filmin kötü adamı Frank ile kıyasıya bir mücadeleye girer. Filmin sonunda iyiler kötüleri alt eder. Jeffrey, hayallerindeki kızla beyaz çitli evlerinde mutlu mesut Amerikan rüyasını yaşar. Psikanalitik kuramları kenara bıraktığımızda filmin genel olarak özeti bu şekildedir. Fakat film aslında bizlere neyi göstermektedir ?
filme ismini veren Blue Velvet şarkısını söylerken
Mavi Kadife filmi aynı ismi gibi masmavi bir görüntüyle başlar. Ardından beyaz çitler, kırmızı çiçekler ve masmavi gökyüzü Amerikan bayrağını anımsatan bir görüntü oluşturur. Arkada çalan müzik ve devamındaki görüntüler bize Hollywood filmlerindeki Amerikan Rüyasını hissettirir. Tüm bu huzurlu sekanslar bir adamın bahçe sularken yere yığılmasıyla son bulur. Görüntü çimlerin içine dalar ve bizi asıl gerçekliğe yani karanlığa doğru sürükler. Bu gerçeklikte ise sadece karnını doyuran ve çiftleşen böcekler vardır.
Jeffrey Beaumont hasta babası için üniversiteden kasabasına dönmüş toy bir gençtir. Babasının çaresizliği karşısında sessiz kalarak onu teselli etmeye çalışır. Evine geldiğinde de onu annesi ve teyzesi ile görürüz. Jeffrey artık evdeki terk erkektir. Babasının yerine geçmek zorundadır. Jeffrey için böylece erkekliğe ulaşma yolunda karanlık bir yol başlar. Bu yolun başlangıcı ise bahçede kesik kulak bulmasıyla olur. Makas ile kesilip atılmış kulak yönetmenin rasgele seçtiği bir imge değildir. Filmin ilerleyen sahnelerinde makas tehdit edici bir unsur olarak gösterilmektedir. Jeffrey kesik kulağı bulduktan sonra gerçekliğin kendisi olan karanlık dünyaya yani insan bilincine doğru yola çıkacaktır. Bu yola ilk çıkışı filmin femme fatale karakteri olarak gözüken Dorothy'nin evine gece gitmesiyle olacaktır. Dorothy dışardayken evine giren Jeffrey, büyük bir travma geçirecektir. O evdeyken ilk olarak evde Dorothy'e yakalanır. Başlarda bıçak ile onu tehdit eden Dorothy, daha sonra Jeffrey'den üstünü çıkarmasını ister. Tam burada Jeffrey, erkek bireylerin fallik döneminde maruz kaldığı iğdiş edilme kaygısı geçirecektir. Üstünü tamamen çıkardıktan sonra korku içinde kalan Jeffrey, Dorotyh'nin diz çöküp onu öpmesi ile rahatlayacaktır. Ataerkil toplum kendini yeniden inşa edecek, kadın diz çökecek ve Jeffrey iğdiş edilme kaygısından kurtulacaktır. Sigmund Freud'a göre ataerkil toplumun sürekli olarak erkek tarafından yeniden inşa edilmesinin, kadınlara toplumda üstünlük kurmalarının en büyük sebebi budur. Erkek bireyler sürekli olarak iğdiş edilme kaygısıyla yaşamaktadır. Bu bazen erkekler arasında iktidar savaşına da sebep olabilir.
Jeffrey Beaumont hasta babası için üniversiteden kasabasına dönmüş toy bir gençtir. Babasının çaresizliği karşısında sessiz kalarak onu teselli etmeye çalışır. Evine geldiğinde de onu annesi ve teyzesi ile görürüz. Jeffrey artık evdeki terk erkektir. Babasının yerine geçmek zorundadır. Jeffrey için böylece erkekliğe ulaşma yolunda karanlık bir yol başlar. Bu yolun başlangıcı ise bahçede kesik kulak bulmasıyla olur. Makas ile kesilip atılmış kulak yönetmenin rasgele seçtiği bir imge değildir. Filmin ilerleyen sahnelerinde makas tehdit edici bir unsur olarak gösterilmektedir. Jeffrey kesik kulağı bulduktan sonra gerçekliğin kendisi olan karanlık dünyaya yani insan bilincine doğru yola çıkacaktır. Bu yola ilk çıkışı filmin femme fatale karakteri olarak gözüken Dorothy'nin evine gece gitmesiyle olacaktır. Dorothy dışardayken evine giren Jeffrey, büyük bir travma geçirecektir. O evdeyken ilk olarak evde Dorothy'e yakalanır. Başlarda bıçak ile onu tehdit eden Dorothy, daha sonra Jeffrey'den üstünü çıkarmasını ister. Tam burada Jeffrey, erkek bireylerin fallik döneminde maruz kaldığı iğdiş edilme kaygısı geçirecektir. Üstünü tamamen çıkardıktan sonra korku içinde kalan Jeffrey, Dorotyh'nin diz çöküp onu öpmesi ile rahatlayacaktır. Ataerkil toplum kendini yeniden inşa edecek, kadın diz çökecek ve Jeffrey iğdiş edilme kaygısından kurtulacaktır. Sigmund Freud'a göre ataerkil toplumun sürekli olarak erkek tarafından yeniden inşa edilmesinin, kadınlara toplumda üstünlük kurmalarının en büyük sebebi budur. Erkek bireyler sürekli olarak iğdiş edilme kaygısıyla yaşamaktadır. Bu bazen erkekler arasında iktidar savaşına da sebep olabilir.
kötü karakter Frank'in kadına yaptıklarına şahit olurken.
David Lynch bu sahne ile bilinçaltına atılan kaygılara bir giriş yapar ve toplumun inşasını gözler önüne serer. Hemen akabinde eve filmin kötü adamı Frank girer. Bu sahne aslında filmin tamamını özetler niteliğindedir. Frank ilk olarak kaba davranışlar sergileyerek Dorotyh'den viskisini ister. Ona korku ile hizmet eden kadının başka çaresi yoktur. Daha sonra Frank, kadından bacaklarını ayırmasını ister. Kaba cinsel ilişki beklentisi yaratıldıktan sonra işler biraz daha farklılaşır. Frank, bacaklarını açan kadının önüne diz çöker. Kadının vajinasını arzularken bir yandan ona anne diye hitap eder. Dorotyh de ona ayak uydurarak annesi yerine geçer. Tam burada yönetmen erkek bireyin odipal kompleksine vurgu yapar. Frank tüm bunları yaparken kadına bağırarak ona bakmamasını söyler ve kadın ona her baktığında sert bir yumruk geçirir. Bunun sebebi ise Frank, toplum bilinci ile bilinçaltına itilmiş duygularını dışa vurmuştur. Bu eylemi gerçekleştirirken kimsenin ona bakmamasını ister. Çünkü aynı zamanda yaptığı eylemden utanç duyar. Frank daha sonra kadını yere devirerek ilişkiye girer ve kadifesiyle tüm fetişlerini gerçekleştirir. Burada aynı zamanda filmin isminin yani Mavi Kadife'nin neden tercih edildiğini görüyoruz. Kadife, her zaman erotizmin objelerinden biri olarak görülmüştür. Kadife çarşaflar veya kadife gecelikler her zaman erotizmin olduğu, libidonun yükseldiği anları temsil eder. Kadifenin mavi oluşu da başka bir durumu çağrıştırır. Mavi özgürlüğün sembolüdür. İkisini bir araya getirdiğimizde özgürce yaşanan bir erotizm algısını görebiliriz. Filmin tamamı da zaten bunu anlatmaktadır. Frank karakteri mavi kadifeye yani özgür bir erotizme bağımlıdır. Sürekli olarak seksten bahseder. Kendi deyimiyle ''hareketen eden herşeyle ilişkiyle gireceğim''. O, erkek bireylerin bilinçaltına attığı düşüncelerin tamamını sembolize etmektedir.
Frank'in Dorotyh ile tüm yaşadıklarını dolabın arkasından seyreden Jeffrey ise bir travma geçirmektedir. 3 ile 5 yaşındaki çocuklar ailelerini cinsel ilişkiye gördüğü zaman psikolojik travma geçirebilirler. Çocuklar cinsel ilişkiyi babanın anneye şiddet uygulaması olarak görürler. Bu sahneyiküçük bir çocuğun ailesini ilişkiye girerken görmesi olarak yorumlayabiliriz. Jeffrey, Frank'i Dorotyh'e şiddet uygularken görür ve ona zarar verdiğini düşünür. Frank gittikten sonra ise dolaptan çıkarak kadına sahip çıkmaya çalışır. Artık Jeffrey rakibi ile yani baba figürü ile tanışmıştır ve onun yerini alma zamanı gelmiştir.
Film gündüzleri olağan bir şekilde ilerler. Gündüzleri filmin bir diğer kadını yani dedektifin kızı Sandy Williams'ı tanırız. Gece – gündüz gibi Sandy ile Dorotyh arasında mutlak bir zıtlık vardır. Dorotyh filmde genelde geceleri gözükür. Çünkü o kötü kadındır. Erkeklerin fantezilerini süsleyen bir ''fahişedir''. Sandy ise genelde filmde gündüzleri görünür. O da kasabanın ''bozulmamış'' kızıdır. Fakat Sandy uzun bir süre aynı Dorotyh gibi iki erkekle birden görüşür. Hem hayatına giren Joffrey ile hem de yalan söylediği sevgilisi Mike ile görüşmektedir. Filmde her ne kadar zıtlıkların anlatıldığı gözükse de aslında karakterler arasında çok güçlü bir bağ vardır. Jeffrey aslında Frank olmak istemektedir. İktidarı ele geçirmek, besin zincirinin en üstüne çıkmayı arzular. Dorotyh'i sahiplenir ve Frank'in kuyusunu kazar. Hatta seviştikleri sahnede aynı Frank gibi Dorotyh'e şiddet uygular. Yatakta üstünlüğü sağlar ve içinde bastırdığı tüm cinsel duygularını dışa vurur. Filmin diğer genç erkeği Mike da Frank'e benzemektedir. Sandy Mike'ı Jeffrey için tek ettikten sonra Mike araba ile genç çifti takip eder. Arkalarından çarparak yoldan çıkarmaya çalışır. Panik içindeki Jeffrey, arkadaki arabayı Frank sanar ve silah aramaya başlar. Araba durduğunda ise arkadakinin Mike olduğunu görürler. Mike arabadan inerek Jeffrey'nin üzerine yürüyüp kavga etmek ister. O sırada da Mike'ın üç arkadaşı arabanın yanında durmuş bira içerek eğlenmektedir. Böylece Mike ve arkadaşları tam olarak Frank ve çetesine dönüşmüştür. Frank de Jeffrey'i Dorothy ile görünce çetesiyle birlikte ona işkenceler yapmak üzere kaçırır. Mike'ın olduğu sahnede de Sandy, artık bir nevi Dorothy'e dönüşmüştür. Böylece karakterler arasındaki farklar oldukça incelmiştir.
Filmin diğer yan karakterleri ise toplum ve bilinçaltı olarak farklı şeyleri temsil eder. Filmdeki en normal insanlar Jeffrey'nin babasına ait olan dükkanda çalışan ikilidir. Bunun sebebi ikiliden birinin kör olması olabilir midir ? Adamlardan birinin kör olması diğerinin ise en yakın arkadaşının kör olması ve ona ayak uydurması toplumdaki en normal insanlar olmalarına sebep olmuş olabilir. Toplumdaki iki yüzlülüğü ve yozlaşmışlığı temsil eden karakter ise Jeffrey'nin deyimi ile sarı ceketli adamdır. Polisin içinde çalışan ama aynı zamanda Frank'in adamı olan sarı ceketli adam, ikiyüzlülüğün bir simgesi haline gelmiştir. Filmin en dikkat çekici karakterlerinden bir diğeri ise Ben'dir. Frank ile birlikte çalışan ve eşcinsel olan Ben, genelev işletmektedir. Filmde gözüktüğü andan beri kibar davranışları ve sakin ses tonu ile dikkat çekmektedir. Frank ise sürekli olarak bu duruma şaşırmakta ve sinir olmaktadır. Fakat bir yerden sonra Ben'in bu davranışlarının yapmacık olduğunu görürüz. Ben, Jeffrey'nin yanına gider ve karnına sert bir yumruk atarak eğlenir. Bazı film eleştirmenleri bunu eşcinsellerin içinde çok fazla bastırdıkları kaba kuvvetin ortaya çıkışı olarak yorumlar. Eşcinseller sahip oldukları kimliklerinden dolayı feminen olmak durumundadırlar. Fakat eşcinseller her ne kadar hormonları farklı çalışsa da erkek çocuk olarak büyütülürler. Bu da onların içinde bastırılmış bir şiddet duygusuna sebep olabilmektedir.
Jeffrey ile Frank'in ataerkil toplumda verdiği iktidar savaşında araba sahnesinde dengeler değişir.Frank Dorothy'e her zamanki gibi insanların içinde kaba ve sapıkça davranırken Jeffrey bir anda Frank'e tepki verir. Hemen akabinde sert bir yumruk atar. Tam bu anda iktidar dengeleri değişmeye başlar. Besin zincirinin tepesindeki Frank'in yeri sallanmaya başlar. Bu da onda daha önceki sahnede Jeffrey'nin geçirdiği travmaya yani kastrasyona sebep olur. Frank'in adamları Jeffrey'i arabadan indirdikten sonra Frank, Dorothy'nin rujunu alır ve kendi dudaklarına sürer. Jeffrey'i tehdit ettikten sonra rujlu dudakları ile suratını öpmeye başlar. Suratı ruj içinde kalan Jeffrey, iktidarını yitirmiş Frank ve adamları tarafından dayak yer. Bu noktadan sonra karakterimiz Jeffrey değişim geçirmeye başlar. Artık kendinden emin bir şekilde Sandy'nin babasına yani dedektif John'a gider. Kanıtları oldukça profesyonel bir şekilde önüne serer. Davranışlarından kendine daha çok öz güven duyduğunu görürüz. Eve gittiğinde de suratını gören annesi ve teyzesine de sert çıkarak erkekliğini belli eder. Film artık kaçınılmaz sona doğru ilerler. Jeffrey artık Frank'i altetmiştir. Verdiği kanıtlarla polis mekanına baskın yapmıştır. Frank son bir çırpınış olarak Jeffrey'i yakalamaya gider. Jeffrey ise Dorothy'nin evinde kısılı kalmıştır. Kıvrak zekası ile Frank'i oyuna getirir ve en sonunda silahı ile Frank'i kafasından vurur. Frank yere yığılır ve iktidar tam olarak el değiştirir.
Filmin son sahnelerinde ise beyaz çitli kırmızı itfayeli sahnelere geri dönülür. Jeffrey artık iktidarın sahibi olmuştur. Evin erkeği görevini üstlenmiş ve evdeki her kadın ona o şekilde bakmaya başlamıştır. Herkes mutludur. Ataerkil yapı yeniden düzenlenmiştir. Fakat bir sorun vardır. Filmin başlarında Sandy, gördüğü rüyadan bahsetmektedir. Rüyasında gördüğü kuş pencerinin önünde belirmiş filmin başındaki böceği yemekte ve onlara bakmaktadır. Sandy bunu iyi bir işarete yorsa da aslında tüm bu dünya bir düş müdür?
pencerenin kuşa konması.
Her izleyene göre düşler dünyası farklıdır. Bu dünyalar arası geçiş Dorothy'nin evinin arkasındaki merdivenler ile olur. Merdivenlerden inip çıktıkca bu iki dünya arasında gidip geliriz. Fakat hangi dünya gerçek hangi dünya düştür ? Freud sinemayı gündüz gördüğümüz düşler olarak tanımlar. Karanlık sinema salonlarında uyku-uyanıklık arası bize gösterilen düşlerdir. Özellikle ana akım filmlerde düşler ile rüyalar arasındaki ayrım keskindir. Mavi Kadife filmini ele aldığımızda ise hangisi düş hangisi gerçekliğin yansıması karar veremiyoruz. Gece gördüğümüz sahneler gerçeklikten kopmuş, sapık fanteziler dünyası olarak yorumlanabilir. Fakat tüm o sahneler bilinçaltımıza atılan düşüncelerin dışavurumudur. İnsanlar tüm düşüncelerini serbest bıraktığında Dorothy veya Frank gibi olamazlar mı ? Filmde gündüzleri ise rüya gibidir. Renkler, radyodan gelen huzur verici konuşmalar bizleri iyi hissettirir. Fakat o dünya tüm düşüncelerin bastırıldığı bir eylem ise ne kadar gerçek olabilecektir ? Tam burada felsefenin en büyük tartışması devreye girer. Bizi biz yapan düşüncelerimiz midir yoksa eylemlerimiz mi. David Lynch iki tarafı da abartılı – absürt bir şekilde filme yansıtmıştır. Gündüzleri gerçek olamayacak kadar sahte, geceleri ise görmek istemeyeceğimiz kadar karanlık ve korkunçtur. Filmin başkarakterleri ise toplumdaki her birey gibi bu iki dünya arasında sıkışmış ve ince bir buz tabakasında yürümektedir. Her an buz kırılabilir. Karakterler düşlerin içine veya salt-korkutucu gerçekliğin içine düşebilir. Filmdeki iki uç karakter Sandy ve Frank'dir. Biri düşler dünyasında yaşamakta diğeri ise tüm değerleri yok edip korkutucu salt gerçekliği yaşamaktadır. Bizler de Jeffrey ve Dorothy'leriz. Düş ve gerçeklik arasındaki dengeyi sağlayıp ayakta kalmaya çalışmaktayız. Blue Velvet ile David Lynch, izleyicinin kafasında tüm bu soruları bırakır ve filmi başlattığı gibi mavi bir kadife ile kapatır.
Bu arada filmin müziği sinema tarihindeki en iyi soundtracklerden biridir. Müzik 1950 yılların popüler şarkılarından biridir. Bir çok müzisyen bu şarkıyı seslendirmiş. Bu sanatçılar arasından Bobby Vinton'ın seslendirdiği versiyon filmin soundtracki olmuştur. Filmin müziğinin linkini koyuyorum. Hemen hemen her ruh halinizle dinleyebileceğiniz bir müziktir. Bir daha ki yazımda görüşmek üzere. Esenle kalın efenim...