''İzm'' serisinde bu hafta: Nihilizm

Bugün sizlerle izm serisinden Nihilizm kavramını inceleyeceğiz. Serinin bir önceki yazısında deizm kavramından bahsetmiştik. Yazıyı kaçıranlar ''İzm'' serisinde bu hafta: Deizm linkini inceleyebilirler.



Nihilizm akımının adı Latincede nihil sözcüğünden gelir. Nihil Latincede hiç anlamında gelmektedir. Bu akımın da tek kelimelik karşılığı ''hiçcilik''dir. Bu kavram genel olarak her şeyi reddetmek anlamına gelir. Bunun içine ahlak değerlerini, devlet yapısını, tüm otoriteleri ve tanrıyı da katabilirsiniz. Akımın kökleri eski Yunan çağına kadar uzanmaktadır. Fakat akıma bir isim verilmesi ve sistematik olarak oturtulup yayılması 19. yüzyıl Rusyasına uzanmaktadır. Nihilizmin en popüler temsilcisi hiç kuşkusuz ki Friedrich Nietzsche'dir. Nietzsche, Arthur Schopenhauer'un uyguladığı nihilist akımın aynısını benimsemiştir. Fakat nihilizmin en büyük sorunu insanların tüm değerleri reddettiği için karamsırlığa düşmesidir. Şöyle bir örnek verelim: Tanrıya ve insan ruhuna inanmıyorsunuz. Devletlere ve yazılmış olan tarihe inanmıyorsunuz. Aile kavramı size kısıtlayıcı geliyor. Aşk gibi insanı zayıf düşüren duygulara gereksiz ve tamamen hormonel bakıyorsunuz. Bu durumda sizi yaşamak için ayakta ne tutacaktır ? İşte bu sebepten ötürü bir çok nihilist belli bir yaşa geldiğinde kendi hayatına son vermiştir. Çünkü tüm değerler yıkıldığında yerine konacak bir şey olmadığından yaşamanın da anlamı yoktur. Nietzsche'nin önemi burada ortaya çıkmaktadır. O, nihilizmin bu çıkmazını görmüş ve çözüm getirmeye çalışmıştır. Nietzsche'nin diğer nihilistlerden daha popüler olmasının en büyük sebeplerinden biri budur. Nihilizmi sadece kabullenmekle kalmamış, ona bir yön vermeye çalışmıştır. Peki böyle bir akıma nasıl yön verilebilir ?


''İnançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.''

Nietzsche, nihilizmi kabullenip hayatı tamamen boş gören ve bunalıma sürüklenen insanları pesimist olarak tanımlamıştır. Pesimistler dünyayı tamamen karanlık bir kutu olarak görmektedirler. Hiç bir şeyin anlamı olmadığından ve insan kusurlu bir varlık olduğundan yaşamanın da bir anlamı yoktur. Bu tarz düşünenler pesimist veya pasif nihilist olarak adlandırılır. Nietzsche bu duruma karşı çıkmış ve nihilist olduktan sonra pesimist bir yapıya geçmenin gerekli olmadığını savunmuştur. O, evrensel bir ahlak yasası olduğunu kabul etmez. Fakat tüm ahlak anlayışını da reddetmez. Bir ahlakı kabul ederken tek bir soru sormaktadır. Bu ahlak insan hayatına bir engel midir yoksa ilerletici bir unsur mudur? Şöyle bir örnek verebiliriz. Bazı toplumlar bakirelik kavramını evrensel bir ahlak olarak görür ve herkesin buna uymasını ister. Bazı toplumlar ise bu kavramı önemsemez hatta dikkate bile almaz. Bu ahlak anlayışını kabul edip etmemek için bu soruyu soralım. Bu bir engel midir geliştirici midir? Öncelikle sadece kadınları kapsadığı için eşitliğe engeldir. Bununla beraber kişinin özgürlüğünü kısıtladığı için özgürlük kavramına da bir engeldir. Bunun yüzünden zaman zaman yuvalar dağılabildiği için hatta cinayetler işlenebildiği için hem huzura hem yaşama hakkına engeldir. Tüm bu engellerin yanında kişiyi geliştirici hiç bir unsur yoktur. Nietzsche'nin nihilist kavramına göre bu reddedilmesi gereken bir ahlaki kavramdır. Ters bir örnek vermek gerekirse cinayeti ele alalım. Cinayetin cezalandırıldığı bir ahlak düzeninde kişilerin can hakkı güvence altına alınır. Kimi görüşlere göre özgürlüğü kısıtlayıcı bir unsur olsa da, özgürlük bir başkasının özgürlüğünü (yaşama özgürlüğü) kısıtlıyorsa, o bir özgür değil baskı unsurudur. Bu ahlak anlayışı insanları geliştireceğinden ve herhangi bir kısıtlama yapmayacağından Nietzsche'nin nihilist kavramına göre kabul edilebilir bir ahlak anlayışıdır. Bu durumda belli ahlak anlayışları kaosun önüne geçebileceğinden nihilizmle her şeyi reddetmek yerine insanı geliştirici ahlak düzenleri inşa edilmelidir.

Nietzsche'nin tanrı hakkında ne söylediğini hepimiz duymuşuzdur. Sokağa çıkıp tanrı öldü diye etrafta koşturduğu söylenir. Bu ne kadar doğru bilinmez ama tanrının öldüğünü söylediği doğrudur. Bazı düşüncelere göre bu Nietzsche'nin tanrıyı tamamen yok saydığı anlamına gelir. Fakat Nietzsche tanrının var olmadığını değil onun öldüğünü söylemiştir. Çünkü tanrıya yakıştırılan bütün sıfatlar alaşağı edilmiştir. Tanrı adına savaşlar çıkarılmış, onun adına masumlar öldürülmüş ve toplumlar kaosa sürüklenmiştir. Nietzsche tanrı öldü derken tanrı kavramının yozlaştırıldığını ve anlamını yitirdiğini söylemiştir. İnsanların kabul ettiği tanrı anlayışını reddetmiştir, tanrıyı değil. Bu durumda baktığımız zaman nihilist akıma mensup olup aynı zamanda hiç bir şeyin anlamı olmadığını düşünmek doğru değildir. İnsanların kendi tanrı anlayışları olabilir. Evrensel olarak inanabileceği insanı geliştirici unsurları olan ahlak kavramları olabilir. Nietzsche o güne kadar süregelen nihilist anlayışa karşı çıkmış ve pasifizm yerine dünyadaki gereksiz kavramlardan kurtulup yerlerine insanı ilerletebilecek kavramlar konulması gerektiğini savuşmuştur.


''Vahşet, insanoğlunun yaptığı en eski şenliklerdeki neşe kaynaklarından biridir. Dolayısıyla tanrılara dehşet manzarası sunulunca onların da rahatladıkları ve neşelendikleri sanılır. Böylece gönüllü acı çekmenin, insanın kendi seçtiği işkencenin iyi bir anlamı ve değeri olduğu düşüncesi yayılır dünyaya.''

Siz de insanların tanrı anlayışına, devlet ve otorite kavramına, aile düzenine, aşka ve diğer zayıf duygulara inanmıyor ve reddediyorsanız bir nihilistsiniz. Fakat bazı kavramları kabul etmeniz nihilist olmadığınız anlamına gelmez. Nihilizmin en önemli manifestosu insanı kısıtlayan hiç bir şeyi kabul etmemektir. Tabii bunu yaparken de sakın pesimist olmayın. Bu haftalık izm serisinden bu kadar, esenle kalın efenim...

H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
4 Comments