''İzm'' serisinde bu hafta: Septisizm

Bugün sizlerle izm serisinden Septisizm kavramını inceleyeceğiz. Serinin bir önceki yazısında nihilizm kavramından bahsetmiştik. Yazıyı kaçıranlar ''İzm'' serisinde bu hafta: Nihilizm linkinden ulaşabilirler.



Septisizmi en kısa olarak yukarıdaki resim ile açıklayabiliriz. Septisizm, her şeyden şüphe etme anlamına gelir. Felsefede ise her şeyi sorgulama, şüpheyle yaklaşma disiplinidir. Septisizmin önemini tarihe baktığımızda görüyoruz. Her yeni felsefi sorgulama şüphecilik sayesinde gelişmiştir. Her türlü bilimsel buluş da aynı şekilde. Ama şüphecilikten en çok etkilenen görüş teizmdir. Septikler her zaman dinleri sorgulamış ve şüpheyle bakmışlardır. Bu sorgulama sayesinde Rönesans ve Reform hareketleri oluşmuş ve Hristiyanlık büyük bir değişim geçirmiştir. Artık herkes kiliselere şüpheyle yaklaşmış, dini onlardan öğrenmek yerine okumaya gitmişlerdir.

Felsefe tarihine baktığımız zaman Antik Çağ Yunan filozoflarından Protagoras, tarihteki ilk septik düşünür olarak kabul edilir. Protagoras her insanın kendi doğruları olduğunu ve genel anlamda kabul görülebilecek bir doğrunun olmadığını söyler. Bunu '' Her şeyin ölçüsü insanın kendisidir. Tüm olaylar bana nasıl görünürse öyledir. Üşüyen bir insan için rüzgar soğuktur, üşümeyen için değildir. Her şey için birbirine iki zıt terim üretilebilir'' sözleriyle belirtir. Bu düşünceye göre mutlak bilgi yoktur. Aslında bu düşünce günümüz çağının en büyük sorunudur. Bilgi kirliliği. Özerlikle 1800'lü yıllarda başlayarak internet çağıyla hız kazanan bilgi kirliliği günümüzde büyük sorun haline gelmiştir. ''O olayın aslı öyle değilmiş'' belirtmesini çok duyarsınız. Hemen hemen her şey için söylenebilir bu söz. Şuanki çağda genel kabul görmüş hiç bir doğru gösteremezsiniz. Bu belirtmenin çok kullanılmasının sebebi de bilgi kirliliğidir. Bir şey hakkında o kadar çok şey söylenir ki, bir bakmışsınız her şey hakkında farklı bir doğru var. Bu doğruları yanlışlarla ayırt etmek de mümkün değildir. İnternet çağında bu doğrular anonim olarak yayılırlar. Böylece kaynağa ulaşamazsınız. Septik yaklaşır ve o doğrunun aslını bulmaya kalkarsanız siz de bilgi kirliliğinin ortasına düşersiniz. Böylece siz de o havuzdan bir bilgi alır başka bir doğru ortaya koyarsınız. Böylece milyonlarca doğru oluşur. Fakat hakikat birdir, biriciktir. Geriye kalanlar sadece insanların kendi doğrularıdır. O yüzden bu çağda olaylara septik yaklaşanlar her şeye şüpheyle bakar ve hakikate ulaşamayacağını bildiğinden araştırmaktan da vazgeçer.



Descartes ise septisizme farklı bir yöntemle yaklaşır. Onun şüpheciliğine yöntemli şüphecilik adı verilir. Bunun Protagoras'ın şüpheciliğinden tek farkı, septisizmi mutlak bilgiye ulaşmada bir araç olarak görmesidir. Descartes şüpheyi her şeyi sorgulayarak mutlak bilgiye ulaşma yöntemi olarak kullanır. Aslında mutlak bilgi vardır ama buna ulaşmak için septisizmi kullanmak gerekir. Buna şöyle bir örnek verebiliriz. Gene kiliselerden gidelim. Kiliselerin hakim olduğu dönemde papalar insanlara cennetten toprak satmaktaydı. Dini inancı olan biri için de olmayan biri için de bu bilgi yanlıştır ve doğru olan böyle bir şeyin mümkün olamayacağıdır. Septisizmin ilk yöntemine göre yapılacak şey bu bilgiyi reddetmek ama üstüne gitmemek.( Protagoras'ın yöntemi bu değildir. Bu günümüzde evrilen yöntemdir.) Çünkü mutlak bilgi diye bir şey yoktur. Ne olursa olsun ona ulaşılamaz. Fakat ikinci yöntem ise Reform hareketlerinde kullanılmıştır. Bu bilginin üstüne gidilmiş, kilise köşeye sıkıştırılmış, kutsal kitaplar basılıp insanlara okutulmuştur. Böylece Descartes'in yöntemindeki mutlak bilgiye ulaşılmıştır.



Günümüzde ise bu durum farklıdır. Siz en ufak bir düşünce ortaya atsanız bunun yalanlanması bir klavye uzağımızdadır. Bilgi kirliliğinden dolayı hiç bir düşünceniz asla genel kabul görmeyecektir. Doğrular her zaman kendi doğrunuz olarak kalacaktır. Bu durumda Protagoras mı olmalıyız yoksa Descartes olmaya devam mı etmeliyiz ? Bu günlük izm serisinden bu kadar, görüşmek üzere efenim...


H2
H3
H4
3 columns
2 columns
1 column
4 Comments